Leyla Erbil’in ilk okuduğum öykü kitabıydı. 1960’da yayınlanmış olması . . . O yılların daha çok ilerisinde. Sağlam, ama zor bir kitap. İnsanı hallaç pamuğuna çeviren öyküler. Adı gibi . Leyla Erbil hemen hemen bütün öykülerinde “nen” kelimesini kullanmış. Nen kelimesi adeta Leyla hanım ile bütünleşmiş. Çok hoşuma gitti bu. Günlük hayatımda bile cümle içerisinde kullanmaya başladım ben de fark etmeden. Nen var sevgilim gibi. Kitabındaki bir çok öyküsüne hayran kaldım, kendi üslubu ile yazdığı öyküler, noktalama işaretlerinin kendisince kullanımı ise de göze çarpan detaylardandı.
Kitaba dair alıntılar;
- Sevileri yaratmak gerek; demirimden, azotumdan, fosforumdan sunarım ona, şu şiltide biraz kösnü, şu cicimde ekin oksar,biraz saç ,biraz tırnak ,bakımsız kaslardan bir tutam…Al al kendimden gayrı nem varsa al.
- Al öp : yetisizliğim, kaçaklığım, baskaldırmışlıģım, sığınmışĺığım, dişle, açıl, öykülen, benleş.
- ,
insanlar birbirlerini severler, sever mi sevmez mi bilmem ama bana ilişmedilerdi, hümanistimdir ben, bütün dünyadaki insanları severim… - Bi insanın,öbür insandan bi nen anlayamayışı. . .
Kim bilir bu da yeni bi dindi, cezaevlerine özgü bi din.
Yatak adlı öyküsünden alıntıdır.
“İyice güzel olduğum bi gündü. Yola çıkmadan önce, garın sinek pislikli aynasında bile görmüştüm bunu. Bakılası, konuşulası, ardına düşülesi bi günümdü. Kız birden, dergilerini yanına atıp nereye gittiğimi sordu. Aldırmayayım, duymazlıktan geleyim de, benim de onu hiç önemsemediğimi anlasın, içerlesin, dedim önce; ama üç dört saat daha bu odacıkta tutsak kalacağım düşünüyle yanıtladım onu. Kendisinin de oraya gittiğini söyledi. Sözden söze geçerek de, annesinden döndüğünü, iki yıldır evli olduğunu, kocasının kırk dokuz numara kundura giydiğini, sevişerek evlendiğini saydı döktü. Ağzını büzerek yarım yarım konuştuğundan, ne dediğini anlayamıyor, hemen hemen her sözünü yeniden söyletiyordum. Bu yüzden, tek konuşmalık süre katmerleniyor, konuları da ilgilendirmediğinden beni, yeniden sıkılmaya başlıyordum. Tüm yolcuların, yolcu olmayanların da, bi annesi, bi kocası-karısı, masası, boyu bosu vardı şüphesiz.”
“İncik Boncuk” adlı öyküden…
Öykü ile kalın. . .